29 Ocak 2013 Salı

Ah anam vah anam


Şu metrobüs ne yaman icat be. Adam Beylikdüzü’nde  oturuyo’ ve başka bi’ taşıt kullanmadan Söğütlüçeşme’ye kadar gelebiliyo’.  Bu insanlar metrobüs yapılmazdan evvel ne yapıyodu diye soruyor bi’ çoğumuz. Onu hatırlamıyorum dostlarım ama insanlar akepe’ye oy vermiyodu. Bunu biliyorum. İki dakikanız varsa sizlere metrobüsün kurulum aşamasının ne gibi siyasi oyunlarla çevrili olduğunu anlatayım.
12 Eylül askeri darbesi ve sonrası  bu ülkenin yaşadığı en vahim dönemlerden bir tanesidir. Dönemin şartlarında aşırı anti-demokratik eylemler gerçekleştirilmiş, millet iradesiyle başa gelen başbakan Süleyman Demirel koltuğundan indirilmiş, TBMM dağıtılmış, 1961 anayasası siktir edilmiş ve bunlardan geriye korku hükümdarlığı yaratmak isteyen Kenan komutanın istek ve arzularıyla donatılan bir siyasi otorite kalmıştır. Tabi demokratik bir toplumun vazgeçilmez unsurları olan partiler de bundan payını alarak kapatılmış, liderleri yargılanmış, sikim sokum işler gerçekleşmiştir. Bu dönemden payını alan partilerden bizim konumuzu ilgilendirenler  Milli selamet partisi ve Adalet Partisidir sayın dostlarım. Adalet partisinin kapatılmasından sonra yasaklı isimler var olsa da devam partisi niteliğinde Doğru Yol Partisi kuruldu. Milli Selamet partisi ise Refah Partisiyle geleceğe adım atma yoluna gitti. Bu partiler ve görüşleri neticesinde birisi merkez sağda iken diğeri milli görüş savunucusu idi. Fakat 80 darbesinden sonra arzulanan tek bir amaç vardı o da Milli Görüşçü-İslamcı ve muhafazakar bir parti kurmak, bir merkez sağ partisi kurmak ve halkın arzularını bu şekilde göstermesini sağlamaktı. Tabi 80 sonrası akıllanan siyasiler bunun o kadar basit olmayacağının farkındaydılar.
Akılcı çözümler aramanın vaktiydi artık. Devrin önde gelen isimleri ( tabi merkez sağ ve milli görüşün önde gelenleri) toplanarak bir çözüm yolu aramaya başladılar. Yaklaşık 10 yıl süren sıkı darbe dönemi içerisinde pek fazla çözüm yolu bulma şansını yakalamayan bu partiler ve halkın iradesini savunan siyasiler bu darbe sürecinin etkisini azaltması hatta tamamen kaldırmasıyla artık yapılan gizli toplantılarla daha rahat bir şekilde çözüm yolu aramaya başladılar. Akıllarında tek bir düşünce vardı o da tüm Türkiye’yi birbirine kenetleyecek bir yenilik, bir devrim, bir yarak, bir kürek üretmek.Süleyman Demirel yasaklılığının kalkmasının ardından parti çalışmalarına devam ederken bir yandan da bu kenetlenme arayışına da liderlik etmekteydi. Canınız sıkıldı biliyorum o yüzden birazcık hızlı geçeceğim şimdi.
Yıllar içerisinde gelişen bu düşünce bir bayrak yarışı gibi Süleyman Demirellerden, Necmettin Erbakanlardan Recep Tayyip’lere, Abdullah Gül’lere  geçmişti. Ve aradan geçen yıllardan sonra bunun adı belliydi METROBÜS! Sayın başbakan merkez sağı ve milli görüşü bir çatı altında toplamayı hedefleyen ve bunu başaran Adalet ve Kalkınma Partisi’ni kurduktan sonra artık bu ülkede fikirlerin rahat bir şekilde dile getirilemeyeceğini bildiği için kenetlenme aşamasını Metrobüs üzerinden kurdu ki haklıydı da. Kuruluşunun ilk 5 yılında sabırlı davranarak istediklerini gerçekleştirmeyen Sayın Başbakan 2006 yılında metrobüsü İstanbul’a getirmeyi başardı. İnsanların ilk alışma evresinde tam olarak farkına varamadıkları bu icat, trafik sorunu sikip atıyor ve işine okuluna gitmek için yaka değiştiren insanlara rahat bir yolculuk sağlıyordu. Bir çığ gibi büyüdü bu metrobüs yolculuğu hayranları. Artık seçimlerde oy verirken Akp seçeneceğini hiç düşünmeden mühürlüyorlardı çünkü metrobüs gelmişti onlara. Kim getirmişti? Tabii ki Başbakan Erdoğan.  Artık insanlar neden akp’ye oy veriyorsun dediklerinde “ ÇÜNKÜ ADAMLAR METROBÜS GETİRDİ ABİ” cevabını verirken alınları ak yüzleri pekti. Güçlüydüler, durdulamazlardı. 
Ve şayet sonunda beklenen oldu. 80 darbesiyle büyük acılar çeken merkez sağ ve milli görüş yandaşları metrobüse biniyor ve bağıra bağıra türküler çığırıyordu “ LALALAYLAYLAY  LA LA LA LA LAY LARALARA LAY LARA LAY LAY LARALAY LAYLAY LAYLARA LAYLARA LARAY KOYDUK MU? ” 

24 Ocak 2013 Perşembe

arabamı satıyorum

arkadaşlar arabamı satıyorum ilgilenen ulaşsın: http://www.sahibinden.com/ilan/vasita-otomobil-honda-uygun-fiyata-honda-civic-110577715/detay/

Şeytan azapta gerek.


Sizin de başınıza geldi biliyorum. Hani birazdan anlatacağım durumda ya aktif ya da pasif olarak bulundunuz daha önce. Eminim. Tabi tek istisnası şu yaşınıza kadar sevgiliniz olmaması olur. Eğer öyleyse kapatın bu bloğu; zira sizi ilgilendiren hiç bi’ sik yok burada. Her neyse ufaktan bilgi vereyim size konuyla ilgili. Konu “yakın arkadaşımızın eski sevgilimiz, eski fuckbuddy’miz veya zamanında görüştüğümüz veya hoşlandığımız insanla konuşması, görüşmesi veya sevişmesi. ”
İnsan neden birisinden hoşlanır? Bunun cevabını kısıtlı psikoloji bilgimle vermem gerekirse, bunun nedeni tamamen içgüdülerimiz, hormonlarımız ve saymaya gerek görmediğim bir sürü siksok duygu. Peki insan neden yakın arkadaşının eski sevgilisinden hoşlanır? Bunun cevabı da aynı. Yok canım öyle şey olmamalı demeyin, bu duygular şakaya gelmez, bu duygular bizim kontrolümüz dışında gelişir, olur yani öyle şeyler. Ben olmaz demem. Ama tabi olmaması için insanın kendisine vurabileceği en önemli ket “ulan yakın arkadaşımın eski sevgilisi, zartı, zurtu” cümlesidir. Bu keti vurdun vurdun, vurmadın işte orda başlıyor orospu çocukluğu.
                Şimdi benim başıma da geldi zamanında onun için böyle bilerek anlatıyorum bu olayı, tabi her olay farklı biçimlerde tezahür etse de işin özü aslında aynı, “piçlik”. Ama burada ben piçliği sınıflandırıyorum. Yani kendisine engel olamayıp hoşlandığı için bi’ şeyler yaşayan piçle, cinsel duygularını gidermek için bi’ şeyler yaşayan piç aynı değil bu olaylarda. Benim daha çok sinir olduğum durum cinsel amaçlar oluyo’ nedense; çünkü hoşlanan adama ne yapalım amk, hoşlanmış işte engel olamamış kendine. Ama cinsel saikler öyle değil. Bu ağır orospu çocukluğu dostlarım. Tutucaksın sikini veya amını ( amını tutan kızlar nasıl tuttuklarını bana daha sonra anlatırlar.merak ettim çünkü. ) yine de yapmayacaksın öyle işler.  Tabi şimdi burada,  yukarda saydığım fuckbuddy’ler konusunda ben de genişim, o konuda bi’ şey diyemem. Yani arkadaş ortamında “kanka karı paslaşana” diye muhabbet döndüğünde eminim herkes bu arkadaşları paslıyordur. Sadece bizim ortamda değil tüm erkek ortamlarında bu durum böyledir kanımca; hatta Fuckbuddy’sini kıskanan erkek bizim ortamda gavat sıfatını kazanır ve taşak konusu olur. Ama ortada yaşanmışlıklar ve duygular olduğunda herkes ister istemez tabi bu konuya sinir oluyo’ ve sonuna kadar haklı duruma geçiyo’ .
                Bi’ de bunun bilgilendirme yada izin isteme safhasına giren piçler var. Bunlara ayrı başlık açmak gerekiyo’.  Yani ben bi’ bok yaptım, başkasından duyma benden duy ayağına olayı meşrulaştırmaya çalışan insanlar bunlar. Yani sizin o durumda “Ya gerçekten bak bunu başkasından duysaydım anneni sikerdim, senden duyduğum için gideyim de çilekli milkshake içeyim” demenizi bekliyor bu piçler. İzin isteyen kesimse aradaki hatır bağını kullanarak zaten izin alırım, o süreden sonrada her bi’ boku yiyebilirim mantığında olan bencil insanlar. Bu durumda da sizden “ Ya canım bak ben izin veriyorum istersen yanımda sevişebilirsiniz, hatta istersen bak taktik vereyim kulak memesinden öp çok hoşuna gidiyo’.” demenizi bekliyorlar kanımca. Tabi durum pratikte böyle olmuyo’ her ne kadar sinir olsak da karşımızdaki insanı çok sevdiğimiz için hiçbir şey demiyor fakat içimizden “vay amk yavşağa bak” cümlesini sıkça tekrar ediyor ve durumu kabullenmiş gibi yapıyoruz.
                Ben bu durumlarda ne yapmanız gerektiği konusunda size tavsiyelerde bulunamam ama eğer çok sinirinizi bozduysa hiç bi’ şey demeyin ve ilk fırsatta gidin eski sevgilisini sikin. İçiniz rahat olsun bunu yaparken; çünkü şeytan azapta gerek dostlar. NİHAHAHA! 
               
                

23 Ocak 2013 Çarşamba

kızla ilk randevudaki can simidimiz: starbucks (öğrencinin dostu, fakirin yoldaşı)

çok değerli umut kardeşimin yazısını yer yer akıcı üslubuna kendimi kaptırarak, yer yer gülerek, yer yer ise durumu tam anlamıyla değerlendirememesinden ötürü üzülerek okudum. ve içine düştüğü bu yanılgı hakkında birkaç kelam etmek üzere bu yazıyı kaleme alıyorum.

(buraları trainspotting'in girişi gibi hızlı hızlı okuyosunuz)
yeni bi' kızla tanıştın. arkadaş ortamı. telefonunu aldın, mesajlaştın. facebook falan. arkadaş grubundan ayrı bi' buluşma üzerine anlaştınız. mekan belli değil. gündüz buluşacaksınız. bi' kahve. bira falan değil. kızın fotolarına baktın, "yok aga bu kızı en aşağı midpoint paklar" ile "amına koyayım 1 sex on the beach ile tüm akşam 10 foto çektirmiş, mezarcı mıdır nedir" arasında gidip geldin. çok tanımıyosun kızı. çevresini, alışkanlıklarını. ay sonu geliyo'. 25'i, 26'sı. çok da net bi' para yok cebinde. ilk buluşmada kızın elini cebine attırmak olmaz. nereye götürsek?

(artık normal okuyabilirsiniz)
senaryo değişebilir. normal arkadaşındır fakat çok samimi değilsinizdir. pek tanımıyosundur. ne bileyim, normal uzun soluklu kız arkadaşındır, fakat ekonomik sıkıntılar vardır. vs vs. işte burada, 2000'lerin başında ülkemize "ciks mekan" adıyla giren, zamanla her köşe başında açılmasıyla orijinalliğini kaybeden fakat gene de belli bi' seviyeye sahip olan starbucks devreye giriyo' çok sevgili kardeşlerim.

umut kardeşim, starbucks'ta kahvenin 10 tl olduğundan dem vurmuş. yalan. en son 5-6 tl'ye gayet orta boy macchiato, americano, chai tea latter falan içebiliyodum ben. anca büyük boy frappucino falan gibi İBNE İŞİ şeylere girişirseniz fiyat 10 tl'yi bulabilir. e güzel kardeşlerim, zaten dünyanın en sikko kafesinde, toz nescafe'yi süt tozuyla karıştırıp sana en kötü 4-5 tl'den kitlemiyolar mı? çay ocağına götürmediysen kızı, ince belli bardağa 3 tl bayılmıyo' musun? o içtiğin bitince ışık hızıyla bardağı önünden alıp, seni "bi' şey sipariş etmeden oturan mezarcı" konumuna düşürmüyolar mı? starbucks'ta durum öyle değil ki. 2 tl fazla veriyosun. istersen 5 saat otur, "birader kalk" diyen, hesap getiren yok. self servis. mis. eli yüzü düzgün bi' kahve içiyosun. ayrıca kız dediğin de zaten bi' oturuşta 5 kahve içecek değil ya amına koyim.

şu riski de atlamamak lazım. kararsızlıktan ötürü ayaküstü girdiğin x cafe, apaçi garsonları, bangır bangır türkçe pop müziği, arka planda açık olan powertürk tv falan derken dünyanın en sikko cafesi de olabilir. veya zevklerinizin uyuşmazlığından ötürü senin çok beğendiğin bi' mekanı kız "üff nereye getirdn bni yhaa :S" tadında da karşılayabilir. zevkler ve renkler. oysa starbucks'ın belli bi' standardı var. ben şahsen henüz solcu değilse "ay starbucks ne ya" diyen kız görmedim. herkes az veya çok beğeniyo' starbucks'ı, çoğunun normali starbucks hatta sorsan amına koyim. 

sonuç olarak pahalı gözükmesine karşın ekonomikliği, tahmin edilebilir bi' yer olması ve (ingilizce kelime kullanacağım için affedin dostlarım) buluşmanıza katacağı "casuality" ile (buluşmadan istenen randıman alınamazsa daha sonra soranlara "ya altı üstü bi' kahve içtik amına koyim ne büyütüyosunuz" diyebilirsiniz. ama kanyon'da şarap içmeye götürdükten sonra bu şekil bi' salvoyla toparlaman... zor dostum zor), her ne kadar eski havasını kaybetse de (starbucks eski gücünde değil) yine de seviyesini koruyan starbucks'a, ben buradan, birçok kereler imdadıma yetiştiği için teşekkürlerimi sunmayı bi' borç bilirim. bravo starbucks. aferin starbucks.

Starbucks Havası


                Şimdi bi’ çoğumuz artık dışarda ders çalışmak istediğimizde gidilebilecek en güzel adresin Starbucks olduğunun farkında.Maalesef durum böyle.Hani starbucks’ın tekeline aldığı bi’ ders çalışma furyası var ortalıkta.Evet ben de bunları Starbucks’ta oturmuş yazıyorum sizlere bu ne perhiz bu ne yarak kafası diyeceksiniz,kabul.Ama ne kadar eleştirsem de burda oturup kahve içmeyi çok seviyorum.Hani daha güzel seçeneklerim olsa emin olun oraya gideceğim.Her neyse sözü fazla uzattım.Sizlere burda bulunan insan tiplerinden bahsetmek istedim birazcık.
                İlk olarak hakkaten ders çalışma amacıyla gelenler var buraya,hakikaten ders çalışmaya gelmişler yani,oturuyolar kasıyolar bi’ şekilde harıl harıl,görenlerin maşallah diyeceği cinsten insanlar bunlar.Kendimle kıyaslamam gerekirse ben buraya geldiğim hiç bi’ gün amacıma sadık kalıp da doğru düzgün ders çalışamadım; zira sigara içen bi’ adamın starbucks’ın içerisinde,sigara içilmeyen bölümünde koltuklara oturup ders çalışması,kahve eksenli bi’ ortam olduğu düşünülürse epey zor oluyo’ ,benim açımdan öyle en azından.Yani 20 dakika çalışıyorsam,10 dakika da sigara içiyorum.Anlamsız.İsraf.Orospu çocukluğu resmen.
                Bir de buraya ders çalışmaya gelen sikimsonik bi’ tür var ki onlar sadece arkadaş sohbetinde nerdeydin diye sorulduğunda “Starbucks’ta ders çalışıyodum yaaa “ deme saikiyle yola çıkmış  sik kafalı japon askerleri.Evet onlara göre işbu mekan kendisini çok daha havalı,kuul ve zengin hissettiriyo’.Hele kendi içinden görebilseniz bi’ de siz o ibneyi,bu cümleyi kurarken kendinizi Moğol imparatoru hissetmezsiniz adam değilim.Adam STARBAKS’TA AMK ÖTESİ VAR MI? Daha ne olsun yani.
                Diğer ilginç türümüz buraya hiç amacı olmadan gelen ama yine burda bulunmayı kuulluğun birincil öğesi olarak gören hanım kızlarımız.Onlar buraya gelir bi’ adet kahve alır ve saatlerce otururlar.Evet yanlış duymadınız bi’ kahve.E self-servis sisteminin güzel yanlarını kullanıyor ablalarımız ve saatlerce oturma hakkını kendilerinde buluyorlar doğal olarak.Hatta şöyle örnek vermek gerekirse hayallerinde yaşadığı o kuul imajı bir adet latte’yle sağlıyorlar.Evet evet 6.75 TL ile hanım kızlarımız artık kuul olabiliyor.İnanabiliyo’ musunuz?(şuan sanırım orta boyu 6.75TL) E biz şimdi bu mantaliteyi siksek mi sabaha mı bıraksak buna karar vermemiz gerekiyo’ dostlar.
                Çeşit çeşit insanlar mevcut olmakla beraber benim de içinde bulunduğum(kendimi kurtarayım)  KAHVE İÇMEYİ SEVEN insanların mevcut olduğunu unutmamak gerekiyo’ tabii ki.Ama şimdi bir öğrenci olarak,öğrencilerin ellerindeki kısıtlı parayla ne şartlar altında geçindiğini hesaba kattığımızda 10 liraya bi’ kahve içmek;kahve içmeyi sevmek değil,anal seksten zevk almak anlamına geliyor bence.Zenginmiş gibi yapmanın anlamı yok.Ayın sonunu zar zor getiren adamlarız bi’ çoğumuz.O sebeple asıl zenginlik fakir olduğumuzu kabul etmektir diyerek herkesi özüne dönmeye davet ediyorum.ÖZÜNÜZE DÖNÜN AMK.gelin bulvar börekçisinde kıymalı börek yiyelim gerçi kıymalı börek yemek bile artık lüks işi oldu.Fiyatları altınla paralel bir şekilde artıyor kodumun böreğinin.Onu başka bir gün konuşuruz.

Ve şunu unutmamak gerekir ki: ”Aşk bu kızıl ötesi,yaralı müzesi hareket edemem.” Si ya.

18 Ocak 2013 Cuma

SCHUMANN BİLDİRGESİ


9 Mayıs 1950


Dünya barışı, kendisini tehdit eden tehlikelerle orantılı çabalar olmaksızın korunamaz.

Örgütlü ve diri bir Avrupa'nın uygarlığa yapabileceği katkı, barışçıl ilişkilerin korunması ve  sürdürülmesi için elzemdir. Birleşik Avrupa için 20 yılı aşkın süredir önderlik rolünü üstlenen Fransa, barışa hizmeti daima temel amacı olarak benimsemiştir. Ancak Birleşik Avrupa kurulamamış, savaş çıkmıştır.

Avrupa birdenbire ve tek bir plana göre oluşturulamaz. Önce fiili bir dayanışmayı yaratacak olan somut kazanımlarla kurulacaktır. Avrupa uluslarının bir araya gelmeleri, Fransa ile Almanya arasında çok uzun süredir var olan karşıtlığın ortadan kaldırılmasını gerektirmektedir. Yapılacak her türlü girişim ilk önce bu iki ülkeyle ilgili olmalıdır.

Fransız Hükümeti, bu amacı gözönünde bulundurarak sınırlı fakat belirleyici bir konuda derhal girişimde bulunulmasını önermektedir:

Fransız Hükümeti'nin önerisi, diğer Avrupa ülkelerinin de katılımına açık bir kuruluş çerçevesinde, Fransız-Alman kömür ve çelik üretiminin bir bütün olarak ortak bir yüksek merci altında bir araya getirilmesidir.

Kömür ve çelik üretiminin bu  şekilde bir araya getirilmesi, Avrupa federasyonunun ilk adımı olarak ekonomik gelişme için gerekli ortak temellerin derhal atılmasını sağlayacak, böylece uzun süredir savaş mühimmatı üretimi yapan ve bundan hep zarar gören bölgelerin kaderini değiştirecektir.

Bu  şekilde sağlanacak üretim dayanışması, Fransa ile Almanya arasında savaş çıkması ihtimalini düşüncelerden sileceği gibi madden de imkansız kılacaktır. Katılmaya istekli bütün ülkelere açık olacak olan ve nihaî olarak tüm üye ülkelere sınaî üretimin temel unsurlarını aynı şartlarla sağlayacak olan bu güçlü ve üretken birim, ülkelerin iktisadî birleşmesinin gerçek temelini atacaktır.

Yaşam standartlarının yükseltilmesine ve barışçıl kazanımların geliştirilmesine katkı yapmayı amaçlayan bu üretim, herhangi bir ayrım veya istisna olmaksızın tüm dünyanın istifadesine sunulacaktır.

Böylece, ortak bir ekonomik sistemin oluşturulması için elzem olan çıkar birlikteliği, basit ve süratli bir şekilde gerçekleştirilmiş olacaktır; bu, uzun yıllardır kanlı savaşların yol açtığı bölünmeler nedeniyle birbirine düşman olan ülkeler arasında daha geniş ve derin bir birlikteliğin mayasını oluşturabilir.

Temel üretimin birleştirilmesi ve kararları Fransa, Almanya ve diğer üye ülkeleri
bağlayacak yeni bir yüksek merciin kurulması ile, bu öneri, barışın korunması için elzem olan Avrupa federasyonunun oluşturulması yönündeki ilk somut temelin atılmasını sağlayacaktır.

Fransız Hükümeti, belirlenen hedeflerin gerçekleştirilmesini teşvik etmek için, aşağıdaki esaslara dayalı olarak müzakereler başlatmaya hazırdır:

Ortak yüksek merciye verilecek görev, en kısa zamanda üretimin modernize edilmesini ve üretim kalitesinin yükseltilmesini; kömürün ve çeliğin Fransız ve Alman pazarları ile diğer üye ülkelerin pazarlarına aynı şartlarla arz edilmesini; diğer ülkelere ihracatın ortaklaşa geliştirilmesini; bu sektörlerde çalışan işçilerin yaşam koşullarının eşit düzeye getirilmesini ve yükseltilmesini sağlamak olacaktır.

Bu hedeflere ulaşmak için, üye ülkelerin halihazırdaki üretimlerinin içinde bulunduğu çok farklı koşullar ve durumlar dikkate alınarak, bir üretim ve yatırım planının uygulanması, fiyatları eşit düzeye getirmek için dengeleyici mekanizmaların kurulması ve üretimin rasyonelleştirilmesini kolaylaştırmak amacıyla bir yeniden yapılandırma fonunun ihdas edilmesi gibi bazı geçiş dönemi tedbirlerinin alınması önerilmektedir. Kömür ve çeliğin üye ülkeler arasındaki dolaşımında her türlü gümrük vergisi derhal kaldırılacak ve bunların farklı nakliye ücretlerinden etkilenmemesi sağlanacaktır. Üretimin en yüksek verimlilikle daha rasyonel dağılımını kendiliğinden sağlayacak koşullar tedricen oluşturulacaktır.

Dağıtım ve ulusal pazarların kullanılması üzerinde kısıtlayıcı uygulamalar getirme ve yüksek kâr oranlarını muhafaza etme eğiliminde olan uluslararası kartellerin aksine, ortak yüksek merci, pazarların birleşmesini ve üretimin genişlemesini temin edecektir.

Yukarıda açıklanan temel ilkeler ve üstlenilen taahhütler, Devletler arasında imzalanacak ve onaylanmak üzere parlamentolara sunulacak olan antlaşmaların konusunu oluşturacaktır. Bu antlaşmaların uygulanmasına ilişkin ayrıntıları çözüme bağlamak için gerekli müzakereler, mutabakatla tayin edilen bir hakemin yardımıyla yürütülecektir. Bu hakem, varılan anlaşmaların öngörülen ilkelerle uyum içerisinde olup olmadığını tespit etmekle sorumlu bulunacak ve müzakerelerin kilitlendiği durumlarda hangi çözümün benimseneceğini kararlaştıracaktır. Uygulamadan sorumlu ortak yüksek merci, Hükümetler'in eşit oranda temsil esasıyla atayacakları bağımsız kişilerden oluşacaktır. Hükümetler'in mutabakatıyla bir başkan seçilecektir. Merciin kararları, Fransa, Almanya ve diğer üye ülkelerde uygulanma gücüne sahip bulunacaktır. Merciin kararlarına itiraz olanağının sağlanması için, uygun tedbirler alınacaktır.

Birleşmiş Milletler'in bir temsilcisi, merci nezdinde akredite edilecek ve yılda iki kez Birleşmiş Milletler'e rapor verecektir. Bu raporda, söz konusu yeni merciin çalışmaları hakkında bilgiler yer alacak, özellikle de merciin belirli hedeflerini gerçekleştirmedeki başarı düzeyi belirtilecektir.

Yüksek merciin kurulması, işletmelerin mülkiyet yöntemlerine hiçbir  şekilde halel getirmeyecektir. Ortak yüksek merci, görevlerini  yerine getirirken, Uluslararası Ruhr Mercii'ne verilen yetkileri ve Almanya'nın tabi olduğu her türlü yükümlülüğü, bunlar yürürlükte kaldığı sürece, dikkate alacaktır.


Kaynak: AB Türkiye Temsilciliği (9 Mayıs 2001)


şaşırsın biraz ibne xd xd